TOPLUMLARI DEĞERLERİ İNŞA EDER

       Toplumu ve medeniyeti oluşturan insandır. İnsanlar tarih boyunca bazı temel değerlerini ve kurumlarını bir başka toplumun temel değerleri ve kurumları ile değiştirmiyorsa, bu bize insan davranışında bazı temel değişmezlerin var olduğunu gösterir. Bu değişmezler “eşsiz ve kendilerine özgü özünü”   “Din”, “Dil” ve uzun bir tarihsel devamlılık sonucu oluşan “Örf ve Adetlerden” alırlar.  Bu değerler toplamı, insana insanlığını hatırlatarak, nasıl bir hayat yaşaması,  nasıl bir toplum oluşturması ve inşa edeceği medeniyetin özünün nelerden ibaret olması gerektiğini söylerler. İşte bu söylemlerin inşa ettiği yaşam tarzları farklı kültürleri oluşturur.

               Soğuk Savaşın sona ermesiyle Batı, bu değişmezleri kendi değerlerinin veya dinin üstünlüğü ile değil; daha çok gelişmiş teknolojiye dayalı gücü ve zor kullanmadaki üstünlüğü ile değiştirmek istemektedir.  Batı kendi değerlerini ileri sürüp sadece çıkarlarını korumaya kalkınca, Batılı olmayan ülkeler bir seçimle karşı karşıya kaldılar. Bazıları Batı’yı taklit etmeye ve batı ile birleşmeye veya “yanında” yer almaya çalışırken, bazıları da batıya karşı direnmek, “denge” oluşturmak ve kendi kültürel alanlarında yaşamak istemektedir. Böylece dünya politikasının temel ekseni, Batı gücü ve kültürü ile Batılı olmayan kültürlerin gücü ve iktidarı arasında hem bütünleşme hem de parçalanma süreci yaşamaktadır.

         Türkiye ekonomik ve siyasal sistem olarak liberal-kapitalizmi seçen ve bu çerçevede Avrupa Birliği ile bütünleşmeyi resmen amaçlayan bir ülkedir. Türk toplumunun değerleriyle uyuşmayan bu sistemde, milli kültür kodları ile yabancı kültür kodlarının çatışması ve uyumsuzluğu, sosyal ve kültürel hayatta ikilemlere ve bunalımlara neden olmaktadır. Yurttaş sorumluluğunun yazısız kuralları olmadan demokratik hükümetlerin en temel ön şartı olan “Hukukun Üstünlüğü” ilkesi varolamaz, yurttaşlık birliği içindeki kökleriyle bağları koptuğu zaman devlet de artık kamusal alanı temsil edemez.

         Bu tehlikeleri bertaraf edebilmek ve tek yönlü bir kültür aktarımı etkisinden kurtulmak için çözüm yolu, her toplumun kendi kültürel kodlarını üretebileceği sisteme sahip olmasıdır. İşte ancak o zaman, her toplumsal grup başka kültürlerle rekabet edebilecek, diğer kültürlerle iletişim ve etkileşime girdiğinde, ihtiyacı olan kültürel kodları hem alacak hem de kendi kültürel formlarını aktarabilecektir. Bu durum kültür bağımsızlığının kazanıldığının bir ifadesidir.

         Türk toplumunun medeniyet dalgası 200 yıllık batı medeniyet kapsamından çok daha geniş, derinlikli ve özüne uygun olarak yorumlandığında her zamanın çağ diliminde insana, topluma ve evrene huzur, saadet, adalet ve ekonomik zenginlik sunma kapasitesine sahiptir. “Milli Birliğin” sağlanabilmesi adına yeni bir kalkış için hem Batı sosyal bilimini bilen, hem Türk Kültürünün felsefi derinliğine güven duyan, hem de İslam medeniyet değerler sistemini anlayan ve  bilen “Aydın”ın yetiştirilmesi gerekir. Tüm zamanlarda medeniyetlerin ve kültürel sistemlerin öncelikle yapmış oldukları şey, kendi sistemlerinin mükemmelliğine güven duyan ve bu uğurda bilgi akışı sağlayan çok iyi yetişmiş insanı İnşa etmek, “Milli İnsan” merkezli bilim toplumunu kurmak olmuştur. 

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir